Overkill - Ironbound

1 Şubat 2010 Pazartesi

Bobby "Blitz" Ellsworth - Vokal
Dave Linsk - Gitar
Derek Tailer - Gitar
D.D. Carlos Verni - Bas
Ron Lipnicki - Davul

Bir keresinde bir arkadaşım Overkill’in kelime anlamını sormuştu. İlk önce “Bir olayın aşırıya kaçması” şeklinde cevaplamıştım, ama sonra cuk diye oturacak bir deyim aklıma geldi: Vur dedik öldürdün! Şimdi Ironbound adlı, grubun 16 numaralı stüdyo albümünü dinlerken isimlerinin hakkını nasıl da verdiklerini, bulduğum deyimin nasıl da yerinde olduğunu düşünüyorum. İlk albümünün üzerinden geçen yirmi beşinci yılını kutluyorsun, 1994’ten beri müziğine yer yer groove, yer yer endüstriyel etkiler katma derdinde olduğundan esas mevzu olan thrash metale odaklanamıyorsun. O albümlerden birkaç güzel şarkı çıksa da geri kalanı daha çok albüm doldurmaya yönelik şarkılar yazıyorsun. Tamam satmadın davayı, diğer thrash metal grupları tarz değiştirirken ya da acı içinde kıvranırken hep buralardaydın. Hakkın yendi, hep geri planda kaldın. Son albümün Immortalis orta tempo diye eleştirdik, ama “yaş ilerledi canım normaldir” dedik. Bir sonraki albümünün yine belli bir seviyede olacağını, en az 2-3 yarıcı şarkı sahibi olacağımızı tahmin ettik. Ama bu kadarını da kesinlikle beklemiyorduk! İnsanların yaptığı yorumlara bakıyorum, istisnasız hepsinin gözler faltaşı olmuş, çene sarkmış yere düşmüş. “Oha!” “Çüş!” “Yuh!” şeklindeki tepkiler gırla gidiyor. Hakikaten vur dedik öldürdün be Overkill!

Doğrusunu söylemek gerekirse Ironbound’ı ilk dinlediğim seferlerde o kadar da hoşuma gitmemişti. Tek tük rahatsız olduğum şeyler vardı, bir de 58 küsur dakika ile Overkill tarihinin en uzun süreye sahip albümü olması ilk başta sindirilmesini zorlaştırıyordu. Rahatsız olduğum şeyler, bazı vokal ve gitar melodilerinin bizzat aynen neredeyse tamamen aynı şekilde kendilerinin eski şarkılarından arak olduğu hissine kapılmam. Örneğin Blitz’in belli kalıplarda şarkı söylediğini düşünmüştüm. Bir şarkıyı dinlerken “bu kısım başka bir şarkıda vardı sanki” dedim sürekli. Ama sonra dinledikçe açıldım, açıldıkça bütün bu benzerlikleri kafaya takmamaya başladım. İşte o zaman benim de albüme olan tepkim, bütün o yorumlarını okuduğum insanlar gibi olmuştu: Oha müdürüm affedersin! İnsan mısınız siz? Bu besteler nasıl besteler böyle, bu performans nasıldır? Gönül rahatlığıyla söylüyorum, albümde bir tane bile boşluk doldurucu şarkı yok. Her biri tek başına ortalığı yakıp yıkması için yazılmış adeta. Gitar işçiliği muhteşem. Overkill’in en uzun süre birlikte olan gitar kadrosu muhteşem kaliteli bir iş çıkarmış. Okuduğum kadarıyla gitar bölümlerinin hepsini Dave Linsk yazmış, kendisini böylece “eli öpülesi müzisyenler” listeme kafadan soktum!

Ironbound albümünde şarkılar oldukça uzun, 5 dakikanın altında şarkı yok. Üstelik ilk şarkı The Green and Black tamı tamına 8 küsur dakika! Ardından gelen Ironbound ise 6 küsur dakika. Buna rağmen bu ilk iki şarkı yağ gibi kayıp gidiyor. Şarkılardaki alt bölümler arası muhteşem geçişler ve çıldırtıcı sololar bir an olsun insanı baymıyor. Overkill’in son birkaç albümünde uyguladığı “ilk şarkı, bünyede en yüksek hasara yol açan şarkıdır” düsturu burada da devam ediyor, yeşilli siyahlı ilk şarkımızda sololar cayır cayır yanıyor adeta, melodi ve tondan bahsediyorum. Overkill’in önceki eserlerini düşündüğümde alışık olduğum bir şey değil açıkçası.

Albümde tüyleri diken diken edecek nice bölüm var. Az önce değindiğim “cayır cayır” kısımlar, Ironbound şarkısının ortasındaki durulgan kısım ve ardından gelen gurur dolu solo, Endless War’un nakaratları… Grup, Bring Me the Night ve Endless War’da NWOBHM etkilerini ayyuka çıkarırken, Give a Little ile bir yandan da punk bir duruş sergiliyor. The Head and Heart biraz daha Necroshine albümü usulü bir şarkı olmuş, ilk dinleyişlerimde sırıtsa da sonradan o da kendini fevkalade benimsetti. Sondan bir önce gelen Killing For a Living adlı şarkıda ise dehşete düştüğümü söylemeliyim. Kesinlikle Overkill’in 30 yıllık kariyerinde bestelediği en cinnet şarkı! Şarkı adeta cinnet geçirirken yazılmış gibi. İleride bu albümden konser gediklisi olacağını tahmin ettiğim 4 şarkıdan biri bu (diğerleri The Green and Black, Ironbound ve Endless War). The Goal is Your Soul tam Overkill’in şahsına münhasır bir şarkı olmuş, dinlerken gözümün önüne hep grubun maskotu yarasa Chaly geldi ne yalan söyleyeyim. Değinmediğim 2 şarkıdan In Vain’i de ilk başlarda pek güçlü bulmamıştım ama daha sonra şarkıda geçen “No victory in vain” cümlesiyle, çalışmama rağmen birkaç tane kötü geçen sınavım paralellik gösterdiğinde şarkıyla aramda bir gönül bağı oluştuğunu düşünüyorum. Eh, 9 şarkıya da değindik, son şarkı The SRC’ye de değinmemek olmaz. Bence albüme oldukça güçlü bir bitiş olmuş bu. Bir miktar groove etkileri görülse de çok güçlü gitar ve davul tonu, kafaları sallayarak sözlere eşlik ettirmeye yetiyor. Zaten şahsen bir Overkill hayranı olarak eşlik etmeye dünden hazırım da, sonuçta ilk dinleyişlerim sönük olan bir albümden bahsediyorum.

Albümü beğenmemekte direten arkadaşların en çok yakındığı şeyler okuduğum kadarıyla şarkı sürelerinin uzunluğu, bazı riflerin “ben bunu bir yerden tanıyorum” dedirtmesi ve davulda “trigger” diye bir şeyin kullanılması. Şahsen davul tekniğinden pek anlamadığım için beni rahatsız etmedi. Yine şahsen, şarkı sürelerinden oldukça memnunum. 58 dakika civarı olmasına rağmen o 1 saatin nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Nice 40-45 dakikalık albümler var, “hadi bitsin artık yeter” dediğim, ama bu albüm kesinlikle akıyor. Riflerin tanıdık gelmesine katılıyorum ama sonradan albüme alıştıkça bunu dert etmemeyi öğrendim. Tabi bunda Overkill’in bu yaz ülkemize gelecek olması ve biletimi daha şimdiden almış olmamın yarattığı heyecan ile gazın da etkisi vardır kesin. Kolay değil, benim gibi evcimen bir adamı İzmir’den kaldırıp tek başıma İstanbul’a, konserine getirtecek tek grup Overkill’dir.

Albüm ile ilgili okuduğum bir başka eleştiriyse içinde bol bol doldurmalık bölüm olduğu ve bestelerin zayıf yazıldığıydı. Müdürüm affedersin ama bu arkadaşımız neresiyle dinliyor bu albümü? Tamam, bir Overkill hayranı olarak bu albümü çok yukarılara koymam normal ama tarafsız gözle bakınca da gerçekten tüm thrash aleminde son yıllarda çıkan en iyi albümlerden biri, Overkill’in ise bana göre 1994’ten beri, çoğunluğa göre 1991’den beri açık ara en iyi albümü. Her ne kadar göreceli bir durum olsa da Ironbound’un her saniyesinin insanı harekete geçirdiği yadsınamaz.

Ayıptır söylemesi henüz son Slayer albümü World Painted Blood’ı dinlemedim, thrash insanı olmama rağmen Megadeth zaten hiç sevmem, Anthrax zaten son 20-25 yılıyla benim gözümde thrash metal değil, elde sadece Death Magnetic ile Metallica var dört büyüklerin (!) son performanslarıyla Overkill’i karşılaştırmak için. Ama yine okuduğum kadarıyla insanların çoğu Ironbound ile birlikte Overkill’i bu dörtlünün üzerine rahatlıkla koyuyorlar, karşılaştırılabilecek tek albümün Heathen’ın son çıkan albümü Evolution of Chaos olduğunu söylüyorlar (bak onu da daha dinlemedim).

Ironbound ile ilgili son sözlerime gelelim. Benim için gerçekten çok özel bir albüm. Aylarca, belki de yıllarca sıkılmadan dinleyeceğimi düşünüyorum. Bir tahminime göre de bir 10 yıl kadar sonra bu albümü “klasik albümler” sohbetleri arasında anacağız bence. İlk albümünün üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen, son 20 yılda yine çok kaliteli albümler yapsa da bir çoğunun üstünde kalabilen böyle bir albüm yapabildikleri için başta Bobby Ellsworth ve D.D. Verni olmak üzere, Overkill ile gurur duyuyorum. Thrash metal, yürekten dinleyenler için gerçekten çok özel bir şey ve bu tarzda hala sapasağlam eserler çıktığını görmek bir thrash metal fanatiği için gurur verici. Ironbound ise CD’sini uzun yıllar gururla saklayacağımız, taş gibi bir thrash metal albümü!

  1. "The Green and Black" – 8:12
  2. "Ironbound" – 6:33
  3. "Bring Me the Night" – 4:15
  4. "The Goal Is Your Soul" – 6:40
  5. "Give a Little" – 4:41
  6. "Endless War" – 5:41
  7. "The Head and Heart" – 5:11
  8. "In Vain" – 5:12
  9. "Killing for a Living" – 6:14
  10. "The SRC" – 5:07